Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İstemiyorum!

Günler geçti sensiz. Sonra aylar... Çok kızdım sana tüm bu zaman boyunca. Kafamın içinde kavga edip durdum. Yine de gerçeklerim değişmedi. Seni seviyorum ben. Söylediklerin bunu değiştirmeye yetmedi. Başaramadın. Özlemim dinmedi. Rüyalarıma soktum seni. Çok özlediğimde sesini dinledim, elimde kalan satırlardı, tekrar tekrar okudum. Kafamda kavak yelleri eserken sevmedim ben seni. Kendimi bilirken, seni hiç bilmezken her şeye rağmen sevdim seni ben. İyi ki de kalbimi dinledim. Bir büyük tecrübenin, hikayenin adısın sen yüksek sesle haykıramadığım. Baştan sona yanlışsın biliyorum ama bırakmak istemiyorum. İstemiyorum...

Yeni bilgi

Birine kızgın olmak, çok kırgın olmak ve hatta küskün olmak aynı anda onun için çok mutlu olabilmeye ve gerçekleşen hayali için çılgınca heyecanlanabilmeye engel olmuyormuş. Sayende bir şey daha öğrendim...

Cesur Sıla!

Resim
Bu ülkenin güçlü, üreten, sevilen ve hatta deyim yerindeyse "kitleleri peşinden sürükleyen" bir ismi Sıla. Bugün adliyenin önünde yaptığı açıklamayı seyrederken içim kaskatı oldu. Aşık olduğu adamdan şikayetçi olmak, ifade vermek ve uzaklaştırma kararı çıkartmak için adliyedeydi ve elbette basın kendisini kapıda bekliyordu. Önce kendisi sonra avukatı konuştu. Çok uzun yıllardır dinlediğim, şarkılarıyla aşk yaşadığım, duruşuna, tavrına ve sanatına hayranlık duyduğum bu "dağ gibi kadın"ın ağzından şikayetçi olduğu isim çıkarken düğümlenen boğazı, gerginlikten kıvrılan dudağının kenarı içimi paramparça etti. Sonra sosyal medyaya düşen açıklamasını okudum. "45 dakika ağır hakaret, darp" diyordu, "kafama kül tablasıyla vurdu" diyordu. 45 dakika boyunca sizden kuvvetli birinin elinden kurtulma çabasına girdiğinizi düşünün, sadece 5 saniye hayal edin. O kadın bunu yaşamış. Bu ülkede yaşayan yaşı, eğitimi, statüsü, rolü ne olursa olsun bu muameleye maruz

Zarf

Yarın sabah evden doğrudan bir toplantıya gideceğim. Yanımda defterim yok. Evdekilere göz atmak ve birini yanıma almak için salondaki dolabın içini kurcalamaya başladım. Bazısı çok süslü, bazısı çizgisiz, bazısı ince diye ayırıp ayırıp kenara koyarken elime bir zarf geldi. Durup durup önüme çıkmasın diye derinlere gömdüğüm bir zarf. Şiir kitaplarıyla birlikte gönderdiğin notu içine koyduğun zarf. Elimde öylece kala kaldım. Uzun uzun baktım. Uzun uzun. Sıkıcı sanat filmlerindeki sıkıcı uzun sahneler kadar uzun. Sonra açtım ve içindeki üçe katlı kağıdı çıkardım. Okudum, sonra bir daha okudum, sonra bir daha... İmzanı da sayarsam el yazınla yazdığın hepi topu 10 satır. Daha önce defalarca okuduğum o 10 satırı bir kez daha defalarca okudum. Okurken satırların içindeki kelimelerle birlikte aklımda yüzlerce başka kelime, cümle yankılandı. Senin söylediklerin, benim söylediklerim... İlk günden son güne kadar birbirimize söylediğimiz, yazdığımız binlerce cümleden sadece bazıları. En iyileri ve

Yazık

Şimdi ben sana en sevdiğin şarkıdan biraz söylesem Ya da otursam en sevdiğin şairden iki mısra yazıp yollasam, Ya da hiç yazılmamış iki satır mısrayı yoktan yazsam, bir kitabın arasına sıkıştırıp eline bıraksam. Her şey değişir mi dersin? O ilk günlerdeki ışıltıyı kondurabilir miyim gözüne? Ya da ilk günlerdeki o ağızımdan çıkacakmış gibi çarpan kalbim hatırlatır mı kendini bana? Bu sorulara cevap vermek istemiyorum. Seninle ilgili verecek olumlu hiçbir cevabımın kalmamış olmasına hala inanmak istemiyorum.

Piano piano

Fena halde dökülesim var. Yine farkında olmadan "burama kadar" gelmiş. Neden böyle oldu diye düşününce de çok elle tutulur bir sebep bulamıyorum. Bu şehir insanı yoruyor herhalde, bu iş hayatı, trafik, yetişmeye çalışmalar, sanki çok büyük marifetmiş gibi aynı anda 3 iş birden yapmalar vesaire vesaire... Oysa ki bizim beynimiz buna programlı değil ki, bizim bedenimiz, ruhumuz bu kadar karışık, bu kadar hızlı, bu kadar "multitasking" bir işleyişe göre programlanmamış ki. Ayrıca bu zavallı beden, ruh, akıl ve kalp dörtgeni bu kadar hor kullanılınca bizi ne kadar idare eder diye düşünüyoruz acaba? Hiç durmuyoruz, bir ara vermek yok, bir nefes almak yok. Çok yazık etmiyor muyuz bu şekilde kendimize de çevremize de. Yıpranma süresini bu kadar hızlandırıp hızlı hızlı çekip gitmek için bu acelemiz ne? Fena halde yavaşlayasım var. Yoruldum, içim yoruldu, ruhum yoruldu. Sevdiğim insanların yüzlerine uzun uzun bakmayı özledim. Sevdiğim insanlarla uzun uzun konuşmayı özledim

Canım nadidem

Resim
Hayatımızın yarısından fazlası birlikte geçti ama şöyle bir baktım da bu yıllara yetecek kadar fotoğrafımız olmamış. Buna dikkat edelim, bundan sonra daha çok olsun, ben unutursam sen hatırlat olur mu? Göz yaşlarını erken yaşta döküp bitirdin sen, o göz yaşlarıyla büyüttün kendini. Erken yaşında kocaman kadın oldun. Koca kadın oldun da o deli kızı yine de yanından ayırmadın, içinden söküp atmadın. O deli kız yalnız kalmasın diye yanına iki kız daha kattın. Kalbinde, bedeninde ne varsa bu kez de onlarla paylaştın. Çünkü sen ancak paylaşarak çoğalırdın. Seninle ilgili her hikayeden her zaman gururla bahsettim çünkü sen tanıdığım en güçlü kadınlardandın ve her zaman da öyle kalacaksın. Şen kahkahan ve içinden dışına taşan renklerinle her zaman kıymetli ve biricik kalacaksın. Ailenin kıymetlisi, bizim kız kardeşimiz, kızlarının manyak annesi, Çetin'in sevgilisi ama en önemlisi hiçbir şartta kendine ihanet etmemiş nadirlerden olacaksın. Sağlıkla kal, uzun uzun yanımda, ömrümde kal,

Sen bilmiyor musun?

Aramıyorum seni Sen ara, sen bul beni. Özle, yaşa, fark et. Yokluğu, boşluğu içinde hisset. Ve bütün bunlar olmuyormuş gibi davranma sakın Çünkü ikimiz hakkında çok şey biliyorum.

Çünkü hayat "Ben"im

Resim
Kendi payıma düşeni aldım hayattan. "Ben bilirim" dedim, yanlışsa da bildiğim. Kulak asmadım, arkamdan çekenlere dönüp de bakmadım. Ben sevdim, ben yandım, ben düştüm, ben kalktım. Sevmek iki kişilikse de ben en fazlasını tek başıma yaşadım sevdanın. Şimdi artık törpülenmiş köşelerim, dinmiş öfkelerim, su gibi akan yıllarımla yepyeni bir kadınım. Aldım payıma düşeni hayattan. Hiçbir dersimden pişman değilim.

Seviyor-Sevmiyor

Resim
Şehrin sokakları ıhlamur kokuyor. İşte yine o mevsime geldik. Ve sevmediğim ıhlamurun sevdiğim kokusu bana nedense seni hatırlatıyor. Gerçekten anlayamıyorum. Seni artık sevmediğim için mi sevmediğim ıhlamurla aranda bir ilişki kuruyorum yoksa içinde bulunduğum yoksunluk mu içime çektiğim bu sevdiğim kokuyla birlikte sevdiğim seni bana getiriyor? Gerçekten hiç anlamıyorum!

Ön yargı

Resim
Güneşli bir cumartesi öğleden sonrası seyretmek için hiç de uygun bir film olmadığını düşünerek seyretmeye başladım. Yanılmışım...                         http://www.dailymotion.com/video/x3c2j22

Füruğ - 13 Şubat 1967

Resim
Acılarla dolu bir hayatın içinden geçmeye çalışırken genç yaşta ölen bir kadın.  Ölmeden önce, yaşadığı ızdıraplı hayatın çığlıklarını mısralara sığdırmış bir kadın.  Ölümünün üzerinden 51 yıl geçmiş ama hala ölmemiş bir kadın.  Sonsuz olmak çok güzel. Sen de görebiliyorsundur umarım olduğun yerden.