Kayıtlar

Şubat, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İçimden gelen ses gibi geldi kulağıma...

Resim
http://www.dailymotion.com/video/xcqfc5_mine-vaganti-nina-zilli-50-mila_music

Hayat...

Hayat insana öğretiyor. Çok fazla plan yapmamak lazım. Hiçbir konuda. Bir telefon gelir, bir rakam belirir bütün önceliklerin değişir. İnsanın bir yeri kesilince canı orada atar derler ya, onun gibi bir şey işte. Önemli olan gerekli anda kriz yönetimi denen şeyi hayatına entegre edebiliyor musun? Sana ihtiyaç olduğunda sapasağlam durabiliyor musun? Yanındakinin elini sıkı sıkı tutup, inansan da, inanmasan da "herşey yolunda, yok bir şey, meraklanma" diyebiliyor musun? İnsan olmak ne zor! Hepimizin başından geçen hikayeler bunlar, herkese göre şiddeti farklı yaşanabilir ama genelde kalpten geçen duygular aynı. Yanında tam lazım olduğu anda kafanı gömebileceğin bir omzun varsa ne mutlu sana, sen birilerinin karşısında kale gibi duruken birilerinin de senin üçüncü bacağın olması gerekiyor çünkü... Bir de hep inanman gerekiyor, ne geldiyse, geldiği gibi gider, hayat yine normale döner...

Düşün, düşün çoktur işin!

Resim
Bencil olmak kötü bir şey mi gerçekten? Önce ben demek çok mu yanlış? Belki evet, belki hayır. Adamına göre değişir galiba. Yani aslında mevzuya göre değişir galiba. Ama insanız işte hepimiz. Hiçbirimiz kendimize kıyamıyoruz. Farkında olmasak da hepimizin içinde bir kale gizli. Kırmızı alarma geçildiği anda toplar, tüfekler çekilir. Seni üzebilecek her türlü duruma karşı korumaya alırsın kendini. Bu da bir nevi bencillik değil mi? Çünkü beynin durmadan çalışır, en kötü senaryoları yazıverir. Ve işte akıl ve duygunun o ince ip üzerindeki çetin kavgası başlar! Akıl sana hükmetmek için her türlü numarayı yapar, içinden seni durmadan dürtükler "önce sen, önce sen, kendini düşün, güvenlik çemberinin dışına çıkma", duyguların ise yumuşakca fısıldar kulağına "Yapma, sen bu değilsin, cesur ol!" Ama film genelde mutlu sonla bitmez. Aklın, o yumuşak başlı duyguyu hırpalar, sonunda da alt eder. Aklınla baş başa kalırsın. Güven içinde, çok sevdiğin kıymetli benliğinle baş başa

I am not a braveheart!!!

Bazen o kadar pişman oluyorum ki bu bloğu kendi ismimle açmış olduğum için! Ben de bir Tuğçe Baran olsaydım fena mı olurdu. Oooooh gelişine yazardım. Aklıma geldiği gibi, canımın çektiği gibi. Şimdi ise kılı kırk yarıyorum. İstediğim herşeyi yazamamak gerçekten ızdırap. Bazı şeyler fena halde içimde kalıyor. Bugün mesela, aklımda yazmak istediğim top bir konu var ama heyhat, yasaklı konu. Kendimi bu kadar afişe edecek kadar cesur değilim henüz. Daha alışamadım yaşadığım herşeyleri herkeslerle paylaşmaya... Büyüyünce olur muyum acaba?

Bugün en çok duymak istediğim cümle: "Turp gibiymişim"

Resim
Üç gündür içimde bir huzursuzluk:( Annem Pazartesi günü tiroidlerinde dengesizlik olabilir endişesiyle DR.'a gitti. DR'da kendisinden başka tahliller , ultrason v.s. istemiş. Yani tiroid değil de başka bir şey olabilir şüphesiyle arayışa girmiş. O günden beri endişeli bekleyişimiz devam ediyor. Bugün ultrason çekildi, tahlillerle beraber akşam hepsinin birden neticesi çıkacak. Ne zor şey beklemek!!!

Aşk Tesadüfleri Sever!!!

Resim
Hepimizin hayatında kırılma noktaları vardır. Öyle bir şey olur ki alın yazısı denen şey hoop yön değiştiriverir. Siz o anda fark edemeseniz de... Çoğu zaman da tamamen rastlantısal şekilde gelişir hadiseler. Benim hayatımda da var böyle hikayeler ama bugün egomu bastırıp kendimi başrolden uzak tutacağım:) Size anlatacak çok başka bir hikayem var çünkü! Aylardır beklediğim bir film vardı. Hem hikayesini, hem oyuncularını beğendiğim için sabırsızlıkla bekledim. Geri sayım bile yaptım:) Sonunda o gün geldi, arkadaşım sürpriz yapmış, ikimize bilet almış:) 4 Şubat'ta gittim filme. Hem de ne gidiş. Saat 20:00'ye kadar süren bir ajans toplantısının ardından atladım taksiye ve vınnn 20:40 seansına uçtum. Uçarken fark ettim ki o telaş arasında cep telefonumu ajansta bırakmışım!!!! Hadiii geri dön, telefonu al tekrar düş yola. Şöfor amca ömrünün son günlerini yaşamaya yakın bir yaşta, bir de inatçı. Şuradan gidelim diyorum, yok, biraz acele edelim diyorum ona da refleksleri yetmiyor. Si

Defne...

Resim
Ölüm denen kavram ne garip. Bir gün varsın, bir gün yoksun! "Ölümden korkmuyorum" diyenlere saygım sonsuz ama ben korkuyorum. Kendi ölümümden değil ama yakınımdakilerin, sevdiklerimin, aile bireylerimin beni bırakıp gitmesinden çok korkuyorum. Bu yüzden daha hiç olmayan bir şey yüzünden, sırf ihtimaller yüzünden kimbilir kaç kere kabuslar gördüm. Rüyalarımdan ağlayarak uyandım. Ölüm benden ve sevdiklerimden uzak olsun! Günlük hayatı yaşarken, bir girdabın içinde sürüklenirken unutabiliyor insan bunları, uzaklaşabiliyor. Sonra birden bir haber geliyor ve bam diye insanın düşüncelerine balyoz gibi iniyor. Dün sabah işe geldim, asansörden indim ve bir arkadaşım "Defne Joy ölmüş" diyerek bu çok tatsız haberi verdi bana. Günün ilk haberi. "Nasıl ya?" dedim. Bir tek bunu diyebildim, bir süre de konuşmadım. Hemen gazetelere baktım. Nasıl olurdu ki, nasıl ölürdü ki enerjisi televizyon ekranlarından evimizin içine akan bu küçücük enerji dolu kadın! "Çok saçma,

Yahya Kemal misali!

Resim
Bu blog imkanı şimdilerde elimize geçti diye geçmişimizi silip atacak değiliz ya:) Benim bloglara sığmayacak 2,5 senelik bir Ankara maceram var aslında, geçmişimin önemli parçası, hayatıma bir çok artı ve eksi getirmiş bir dönem. Kısaca anlatmadan geçemeyeceğime karar verdim. Şimdi efendim, benim üniversite sınavına hazırlandığım dönemde evde hummalı bir "şehir içi - şehir dışı" tartışması hasıl olmuştu. Aslında benim de hiç prensesvari bir yaşantı sürdüğüm babamın sırça köşkünden çıkasım yoktu ama bir yandan da acayip heves ediyordum yalnız yaşama hadisesine. Bir de işin ucunda özgürlük var tabii. Tanıyanlar bilir, babam katı kuralları olan bir adamdır, istemedi tabii beni göndermek. Neyse ben güç bela tercih formuna 3-4 tercih soktum. Sınav sonucu geldi: Ankara Ünv. Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi. Bizim evde bir matem havası! Tebrik bile etmedi babam. Dünyası karardı adamın! Neyse, yaklaşık iki ay yani kayıt zamanına kadar sabahlara kadar tartıştık. O diyor "gitmey