Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kalben seviyorum

Resim
Sırf sen şarkı söylüyorsun diye bu kadar mutluyum ve sırf sen bu kadar güzel, ruhumdan yazabiliyorsun diye. Her şarkını satır satır ezberleyecek kadar ergen kıldın beni 40 yaş halimle. Hiç bilemezdim beğenilerim bu kadar oturmuşken sen gibi yepyeni bir şarkıcının şarkılarına bu denli aşık olup bir de o şarkılarla aşık olacağımı. Sen "iyi ki"ler dizisi bir kadınsın. İyi ki geldin, iyi ki yazdın, iyi ki çaldın, iyi ki söyledin, iyi ki aşık oldun, iyi ki sonunda bizim oldun. Çok seviyorum seni, adın gibi kalben, kalbimin en derininden seviyorum. Sen hep böyle kal. Hoş geldin, "Sonsuza kadar"!

Tek kelime yeter: Star!

Resim
Tarkan söz konusu olduğunda tam olarak ergen kafasında olduğum, her konserinde kendimden geçerek şarkı söylediğim, dans ettiğim doğru. Aynen dün gece yaptığım gibi. Ama buraya yazacaklarım "hayran bir ergen"den ziyade "yetişkin bir hayran"ın düşünceleri olacak bu kez. Her konser sonrası hissettiğim "biraz daha söylemeliydi sanki" hissini elbette dün gece de yaşadım. Oysa ki adam dolu dolu iki saat şarkı söylemiş ve hiç düşmeyen bir performansla dans etmişti. Yüzünde hiç ama hiç kaybolmayan o kocaman gülümsemesiyle beraber. Sonra onu düşündüm, "Acaba o ne hissediyor sahnede ve sonrasında?" Sadece şarkı söyleyip dans ederek binlerce insanı böylesine çılgınca coşturabilmek ve daha da önemlisi o iki saat içinde çok çok mutlu edebilmek insana nasıl bir haz verir, nasıl bir tatmin yaşatır? Ve tüm bunlar kim bilir ne kadar sistemli çalışmayı gerektirir. İşte bu yüzden hayranlığın yanı sıra belki de daha önemlisi saygı duymamak mümkün değil. Elbe

Ne mümkün

Çok alışmıştım seni sevmeye Keşke gerçek olsaydın...

Şarkı

Resim
Çok eski bir şarkı bu. Çok eski bir hikayeye ait çok eski bir şarkı. Kendi hikayesinden başka hiçbir hikayeye yakışmayan bir şarkı. Başka kimse için söylenemeyen. Çok gerçek, hayatımın içinden, derininden. Her satırının hakkını vererek dinler söylerim, zira senden sonra tutunamadım ve elbette bunun  için hep seni suçladım. Başıma gelen her tuhaflığın, yaşadığım her kalp kırıklığının mesulu her zaman sendin. Tıpkı bugün olduğu gibi. Sen o gün beni alıp bu şehirden gitseydin, ben bu hikayelerin hiçbirinde başrol oynamayacaktım. Ne kendin mutlu olabildin, ne bana müsade ettin...

Deneyimler sinsilesi

İnsan ilişkilerinde çok iddialı oldum her zaman. Konuşarak, açık olarak, yakın durarak her türlü insanla anlaşabileceğime, her türlü duvarı aşabileceğime inandım. Öyle de oldu. Bu seneye kadar. Detayları vererek sizi daraltmak istemiyorum. Kısaca şöyle ifade edebilirim; 3 yıldan fazladır tanıdığım üç ayrı profille üç ayrı deneyim yaşadım son bir sene içinde. Bu arkadaşlarla anlaşabilmek, derdimi anlatabilmek için her türlü yolu denedim. Güzellikle anlattım önce. Baktım konuşarak olmuyor, oturup yazdım. Baktım o da olmuyor dolaylı anlattım. O da olmadı, zaman zaman içime kapandım. Sonra içime sindiremedim tekrar denedim, tekrar denedim. Sonuçta bu üç arkadaşla anlaşma seviyesine geldim. Sonra biriyle yine anlaşamadım:) Sonra o benimle anlaşmaya karar verdi:) Sonra tam anlaşacağız derken bir diğeriyle bir daha hiç anlaşmamam gerektiğini öğrendim. Şu iki durak arası tek nefeslik ömrümde bu adamlar yüzünden yoruldum. Tüm yaşananları da hayat yolunda elbet tekrar lazım olur diye aldım cebim

P4C

Resim
P4C yani Philosophy For Children. Yaklaşık altı aydır Boğaziçi Üniversitesinde devam ettiğim eğitimin adı. Soruşturma temelli öğrenme olarak tanımlayabilirim. Maksat çocuklarımızın sorgulayan, merak eden, derin düşünebilen bireyler olarak yetişebilmelerine yardımcı olabilmek. Bu konuda muhtemelen çok fazla paylaşımda bulunacağım yakın gelecekte sizlerle. Bu program dahilinde cuma günü bitirme sınavıma girdim. Boğaziçi Üniversitesinden gelen bir gözetmen eşliğinde dokuz yaşındaki 3. sınıf öğrencileriyle bir soruşturma yaptım. Hayatımda ilk kez bir okulda derse girdim. Bir sınıf dünya güzeli çocukla 40 dakika ders yaptım. Bu onların alışkın olduğu ders kavramının çok dışında bir uygulama olduğu için hepsi de tahmin edemeyeceğim kadar hevesli ve katılımcıydılar. 40 dakika nasıl geçti ne onlar ne de ben anlayabildik. Bu fotoğrafı da dersin sonunda gerçek manada etrafımı sararak çektirmek istediler. O günün hatırası kalsınmış, öyle istediler. Çok büyük heyecanla ve aslında çokça d

Yazmayacağım

Boş sayfanın üzerinde bir belirip bir kaybolan ilmeçe kaç dakikadır bakıyor olabilirim? Daha da tuhafı tüm bu akan dakikalar içinde aklımdan ne geçtiği hakkında şu an en ufak bir fikrim yok. Hafızam düşüncelerimi reddediyor gibi. Çok kötü biten bir filmin ardından televizyonu az önce kapattım. Bazı hikayeler kalbime daha çabuk dokunuyor. Neden bilmem. Sert ifademin ve rahat tavırlarımın altında yaprak gibi titrek, sırça gibi kırılgan olduğumu söylesem beni yakından tanımayan kaç kişi inanır acaba? Bunun bir önemi de yok aslında. İnanmamalarının yani. İnanmasınlar. Her neyse... Aklımda, üzerimdeki etkisi henüz tazeyken yeni izlediğim mutsuz son hakkında biraz yazmak vardı. Olmadı. Hayattaki tek ihtirası "mutlu olmak" olan ben mutsuz sonu size tasvir edemedim. Hayattaki tek ihtirası "mutlu olmak" olan ben, mutsuzluğu bu denli iyi tasvir edebilecek olmaktan hoşlanmadım sanırım. Çok inat ettim. Yalandan kimsenin gözünün içine bakmadım, kalbim ağızımdan çıkmazken ki

İstanbul

Resim
Çılgınca yağan yağmur az sonra camlarımı kırıp içeri girecekmiş gibi. Kötü bir kış günü yaşıyor İstanbul. Hava aydınlık olmasına rağmen dışarda göz gözü görmüyor. Biraz sis biraz da bacalardan çıkan dumanlar yüzünden sanırım. Pencereyi açıp hava almak istiyorum ama rüzgar öyle kuvvetli ki ürperip geri çekiliyorum. Kuş bakışı gördüğüm trafik arapsaçı. Şu an araba kullanmak zorunda olmadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Gerçi şu anda kullanmıyor olmak geçici mutluluk zira ben hergün o trafikle en az üç saat uğraşıyorum. Anadolu yakasındaki evimden çıkıp Avrupa yakasındaki işime gitmek ve sonra akşam dönmek için harcadığım üç saat. Ömrümden boşa giden üç saat. Haftada 15, ayda ve yılda bilmem kaç saat... Hayat zaten çok pahalıyken, günler hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşıyla birbirini kovalarken ve sevdiklerime ayıracak saatlerim bile kısıtlıyken nedir bu şehirde beni tutan diye soruyorum kendime zaman zaman. Sonra her sabah ve her akşam şikayet ettiğim o trafikle

Korkak!

Tek istediğim gerçekti. Bir kez olsun duymak istedim. Bir kez olsun söylemen gerekenleri değil, içinden geçenleri söylemeni bekledim. Yürek isterdi. O da sende yoktu!

Perşembe

Nazım kadar yazamayabilirim belki Onun yazdığı mısraları kıskanırım sana yetiştiremediğim için Ama kalbim rahat, onu bile kıskandıracak kadar sevebildiğim için Hem o bile beklememiştir Vera'sını inan Benim senin yolunu gözlediğim kadar. Ve bir Perşembe akşamıydı geldin sen bana İşte ben o günden beri, Perşembeleri hep daha çok sevdim.

Yaşanmıyor böyle

Sözlerini al benden Kaçırmaya çalışırken gözlerime takılan bakışlarını da Sarıldığımız zaman içime dolan kokunu, Kulaklarımda çınlayan kahkahanı al. Senden önce nasılsam öyle bırak beni. Kendi kendime her şeyi yapabildiğim halimle bırak. Gökyüzünün altındaki yalnızlığımı sever halimle, İçimdeki dalı rüzgarınla kırmadığın halimle bırak. Eğer hiçbirini yapamayacaksan gel! Henüz bende son bir nefes kalmışken, Gözümdeki ışık neredeyse sönmek üzereyken gel! Gel kurtar beni...

Beni size getirdi kar...

Resim
Baslamadan önce şuracığa bıraktığım linke tıklamanızı istiyorum. Okurken arkadan tatlı tatlı gelsin kulağınıza. Şimdi başlayabilirsiniz:) Üç gündür burnumu kapıdan dışarı çıkarmadım. Yalnızlığı seven ve buna pek aşina olan bünyem henüz isyan etmedi. Aksine, ihtiyacım da varmış. Bu üç günden biri pazardı zaten ve evde canım ne isterse yapmak hakkımdı. Ben de gerçekten hakkını vererek keyfini çıkardım. Penceremin önündeki sarı koltuğuma kurulup şahane kar manzaraları seyrettim gündüzlü geceli. Karın bazen yeni gelin gibi nazlı nazlı süzülerek gökten inişini bazen de gözünü hırs bürümüş bir kadın gibi büyük bir hiddetle yağışına şahitlik ettim. Havanın açık ve mehtaplı olduğu gecelerden birinde de böyle bir kare yakaladım. Ben çok sevdim, siz de sevin:) Pazartesi ve salı çalışma günlerimdi ki birini henüz tamamladım. Günü kah kucağımda bilgisayarım mail yazarak kah keyif kahvesi yaparak kah çamaşır makinesinden çıkanları asarak geçirdim. Evden çalışabilmek şahane birşey, insan