Yazmayacağım

Boş sayfanın üzerinde bir belirip bir kaybolan ilmeçe kaç dakikadır bakıyor olabilirim? Daha da tuhafı tüm bu akan dakikalar içinde aklımdan ne geçtiği hakkında şu an en ufak bir fikrim yok. Hafızam düşüncelerimi reddediyor gibi.

Çok kötü biten bir filmin ardından televizyonu az önce kapattım. Bazı hikayeler kalbime daha çabuk dokunuyor. Neden bilmem. Sert ifademin ve rahat tavırlarımın altında yaprak gibi titrek, sırça gibi kırılgan olduğumu söylesem beni yakından tanımayan kaç kişi inanır acaba? Bunun bir önemi de yok aslında. İnanmamalarının yani. İnanmasınlar. Her neyse... Aklımda, üzerimdeki etkisi henüz tazeyken yeni izlediğim mutsuz son hakkında biraz yazmak vardı. Olmadı. Hayattaki tek ihtirası "mutlu olmak" olan ben mutsuz sonu size tasvir edemedim. Hayattaki tek ihtirası "mutlu olmak" olan ben, mutsuzluğu bu denli iyi tasvir edebilecek olmaktan hoşlanmadım sanırım.

Çok inat ettim. Yalandan kimsenin gözünün içine bakmadım, kalbim ağızımdan çıkmazken kimseye sokulmadım, ortalama aşklara dahil olmadım. İnat ettim. İnadına çok sevdim. Yanındakini hissedemeyenlere inat ben uzağımda bile kalsa sevdiğim, hiç vazgeçmedim. İşte bu yüzden bu akşam gerçekten ağırıma gitti bu "mutsuz son"u bu kadar hissederek yazabilecek olmak size. Yazmayacağım. Ne yazarken ben daha fazla üzüleyim ne de siz okurken...

İyi geceler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Huysuz Şirin olmak mı?

Özlediğim için

Davul bile dengi dengine (mi?)