Ne baharmış! Ne havasından memnun olabildim, ne rehavetinden. Mayıs geldi de biraz biraz yazı hissetmeye başladım gibi. Havayı güzel görünce Caddebostan'a attım kendimi geçen pazar. Kadıköylüler bilir. Bizim tarafın insanlarının en sevdiği yaz aktivitelerinden biridir çimenlere gitmek. Aldım kitabımı, kahvemi, colamı, sigaramı. Yaydım çimenlerin üzerine örtümü. Bağdaş kurup oturdum. Uzun uzun denizi seyrettim önce. Ara ara kapattım gözlerimi, rüzgarı hissettim. Ne kadar basit değil mi? Bir örtü ve bir kitapla bütün günü geçirdim. Ayakkabılarımı çıkardım, toprağa bastım. Yan örtüdeki komşuların ikram ettiği kabak çekirdeğini çitledim. Bir ara arkadaşlarım vardı yanımla, iki lafın belini kırdık. İki arada bir derede kurban bayramının tatil planını yaptık. Günün sonunda içimi sıkan bir takım düşüncelerin vücuduma yaydığı negatif elektiriği bastığım toprağın üzerine bırakıp öyle döndüm evime. Ve orada oturduğum müddetçe bu kadar şanslı olduğum iç
Özlemin insanın kalbini katran gibi sarmaladığı ve yasa dönüştüğü o karanlık dönem. Şu cümleyi yazdığım an mideme bir bıçak saplandı sanki, öyle bir fiziksel acı hissettirdi bana toplam 12 kelimeden oluşan bu insafsız cümle. Kavuşmanın hayalini bile kuramadığım bir zaman içinde yaşamaya çalışıyorum. Bu ne biçim ceza. Neden kesildi bana hiç bilmiyorum. Gerçekten sevmenin bu denli acı vermesi ne tuhaf bir çelişki. Oysa ki sevgi değil mi yaraları saran? Hastalara şifa olan? Neden beni delirtmeye yemin etmiş gibi büyüyüp duruyor içimde? Geleceği hevesle bekleyemeyecek kadar neden beni sıkıştırıp duruyor. Nasıl bitecek? Ne zaman bitecek? Sevgi ne kadar büyükse yas o denli derin, karanlık bir kuyu. Hayat kaynağın aslında yanı başında ama elini uzatıp dokunamıyorsun. İhtiyacın olan nefes tam karşında ama artık neredeyse inip kalkmayan göğsüne dudaklarının arasından sızıp hayat olmuyor. Sonra sen bu boktan hayatı yaşamaya çalışıyorsun. Yazık oldu...
Kıpkırmızı bir kadehle salona geldiğim anda başladı şarkı. Senin de çok sevdiğin bir şarkıydı. "Off!" dedim içimden, "Off ya!" Sonra sanki daha önce hiç dinlememişim gibi ezbere bildiğim satırları bilmem kaçıncı kez tekrar dikkatle dinlemeye başladım. Aklımdan neler geçti bilsen. Bilirsin aslında. Bir tek sen bilebilirsin. Hesapta içimizde gözü kara olan sendin. Senin gözün karaydı bense çekingendim. Korkaktım da diyebiliriz. Diyelim hatta. Korkaktım evet. Seninle birlikte değiştim. Seni sevdikçe daha yürekli oldum ben. Daha cesur oldum. Gözlerine bakıp anladıklarımı senin de sesin olup ikimizin yerine söyledim. Şimdi yazarken tekrar düşünüyorum da, benim de korkularım geçmemişti aslında konuşurken. Tam olarak ustanın söylediği gibiydi aslında: "Küçük bir çocuğun yokuş aşağı koşması gibi seni düşünmek... Biraz heyecan, biraz da düşecekmiş korkusu" Söylemek istediklerim korktuklarımdan fazlaydı. Hem korktum, ödüm patladı hem de konuştum. Yazdım. Söyledim.
Yorumlar
Yorum Gönder