Huysuz Şirin olmak mı?



Ne baharmış!
Ne havasından memnun olabildim, ne rehavetinden.
Mayıs geldi de biraz biraz yazı hissetmeye başladım gibi.
Havayı güzel görünce Caddebostan'a attım kendimi geçen pazar.
Kadıköylüler bilir.
Bizim tarafın insanlarının en sevdiği yaz aktivitelerinden biridir çimenlere gitmek.
Aldım kitabımı, kahvemi, colamı, sigaramı.
Yaydım çimenlerin üzerine örtümü.
Bağdaş kurup oturdum.
Uzun uzun denizi seyrettim önce.
Ara ara kapattım gözlerimi, rüzgarı hissettim.
Ne kadar basit değil mi?
Bir örtü ve bir kitapla bütün günü geçirdim.
Ayakkabılarımı çıkardım, toprağa bastım.
Yan örtüdeki komşuların ikram ettiği kabak çekirdeğini çitledim.
Bir ara arkadaşlarım vardı yanımla, iki lafın belini kırdık.
İki arada bir derede kurban bayramının tatil planını yaptık.
Günün sonunda içimi sıkan bir takım düşüncelerin vücuduma yaydığı negatif elektiriği bastığım toprağın üzerine bırakıp öyle döndüm evime. 
Ve orada oturduğum müddetçe bu kadar şanslı olduğum için teşekkür ettim.
Elimin altında böyle bir yer, böyle bir imkan var, yaşadığım şehirde deniz var.
Çok pesimist olduğumdan değil ama gerçekten bazı şeylerin kıymetini bilmek, fark etmek lazım.
Huysuz Şirin gibi sürekli şikayet etmek ve etrafındaki insanların iliğini kemiğini kurutmak gerçekten çok sıkıcı. 
Hafta sonuna yaklaşıyoruz, hiç denememiş olanlar varsa içinizde gidin çimenlere, tavsiye ederim.
Alışkanlık haline getirmiş olanlarla da muhtemelen görüşürüz zaten yine oralarda. 
See you, kiss you, bye:)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özlediğim için

Davul bile dengi dengine (mi?)