Adabıyla yaşa...

Can Dündar bir yazı yazmış, pazar günü denk geldim; diyor ki, "ayrılığın eski tadı yok, şarkılardan belli."
Doğru söylüyor. Çünkü aşkların da eski tadı yok. Kimse kimsenin göz bebeği değil, kimse kimsenin vaz geçilmezi değil artık ne yazık ki. Kafası bozulan çekip gidiyor. Herkes güçlü, herkes en çok kendini seviyor. En çok kendini sevene de ayrılık koymuyor haliyle. Bilmiyorlar ki aşık olmanın da, ayrılığın da bir usulu-adabı var. Üstten üstten yaşayıp geçiyorlar işte. İnsanın içi nasıl sızlar ayrılığın yükünü omuzlarında taşırken bilmiyorlar. Hissetmemiş ki karşısındaki adamı ya da kadını iliklerinde, ne bilsin. Onsuz yemek, içmek, gezmek, oturmak, kalkmak hayatından bir şeyler alıp götürmemiş ki nasıl anlasın. Özlemekten burnunun direği sızlamamış ki. Güç-bela kendini koparıp almamış ki. Bugün onunla gezerse yarın da öbürüyle gezer, maksat gönüller şen olsun, 3 günlük dünyada canını sıkmaya değmez diyip duruyor.

Ayıplamıyorum, sadece anlamıyorum. Bir de bu insanlar bu saman gibi yalan duygularla yaşadıkları hayatın sonunda yarın torunlarına ne anlatacaklar onu merak ediyorum.

Aşk, sen hep ol hayatımda, bugüne kadar olduğun gibi. Ayrılık da bu oyunun vaz geçilmeziyse, onun da başımın üstünde yeri var. Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hala sevgili...

http://www.youtube.com/watch?v=-8qifzv_F4Q


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Huysuz Şirin olmak mı?

Özlediğim için

Davul bile dengi dengine (mi?)